3 Kasım 2008 Pazartesi

BÖLÜM 8

Gün ağarmaya başlamıştı. Sağdaki dağların karlı dorukları ve gökteki beyaz bulutlar altın rengi bir ışıkla parlarken batıya doğru bu renk giderek koyulaşan bir gül pembesine dönüşüyordu.

Doğu direnişinin komutanı Qrug, bakışlarını pusla kaplı vadide ve karşıdaki yüksek tepelerin dik yamaçlarında gezdirdi. Kırklı yaşlarının ortalarında, uzun boylu, yapılı bir adamdı. Siyah saçlarındaki tek tük beyaz tellerin sayısı son bir yılda oldukça artmış, şakakları neredeyse bembeyaz olmuştu. Noghri birliklerini kentten uzak tutmak için günlerdir savaşmaktaydı. İlk saldırı çok ani ve sert olmuştu. İki taraf da tüm güçlerini savaş alanına sürmüştü. Direnişçiler coğrafyayı iyi bilmenin ve iyi mevzilenmiş olmanın avantajıyla çarpışıyorlardı. Ama deneyimli ve acımasız Noghri ordusu karşısında şansları yoktu. Ancak üç gün 3 gece dayanabilmişler, sonunda hatlarında açılan gedik giderek büyümüş ve saldırıları düzenli ordu birlikleriyle durdurmak neredeyse imkânsız hale gelmişti. Kentin güvenle boşaltılmasına yetecek zamanı kazanmanın tek yolu gerilla taktiklerine başvurmaktı.

Ordusundan geri kalan askerlerini dar vadinin iki yanında yükselen ağaçlık sarp kayalıklara yerleştirmişti. Ağaçlar askerlerin gizlenmesini kolaylaştırıyordu. Kenti ele geçirmek isteyen Noghri’lerin varlığından haberdar oldukları tek yolun üstünde kurmuştu tuzağını.

Noghri komutanı askerlerini muhtemel bir tuzağa yönlendirdiğinin farkındaydı ama kenti mutlaka ele geçirmeleri gerekiyordu ve bunun için verecekleri kayıplara aldırmıyordu bile. Hükümleri altına girmemiş tek bir kent bile kalmamalıydı. Ele geçirdikleri her gezegende uyguladıkları strateji buydu. Ancak bu şekilde gezegenin yeraltı ve yer üstü kaynaklarını sonuna kadar sömürebilir ve tüketecek bir şey kalmayınca orayı terk edip yeni fetihlerin peşinde koşabilirlerdi.

----------------------------------------

“Efendim, düşman göründü.”
Dürbünle vadiyi gözleyen Qrug yaslandığı kayadan doğruldu. ”Pekâlâ asker, yerlerinizde kalın ve işaretimi bekleyin.” Sonra öteki komutanlara dönerek, “Biliyorsunuz bu son savunmamız olacak. Onlara en ağır darbeyi burada indirmek zorundayız,” dedi. “Askerlerinize ateş emri vermeden önce vadiye iyice girmelerini bekleyin. Yoksa tüm planımız boşa çıkar. Yerlerimizi belirledikleri anda geri çekilip yeraltı tünellerine ineceğiz. Kentte önceden belirlenmiş sığınaklarda buluştuktan sonra Batı’ya, Valant’ı koruyan birliklere yardıma gideceğiz.”
Qrug bakışlarını askerlerin ve subayların gergin yüzlerinde gezdirdi. Sevdiklerinin yaşadığı bu kenti savunurken bazıları belki de son nefeslerini verecekti. Kendi karısını ve çocuklarını düşündü. Neredeyse bir yıldır görmemişti onları. İyi olmalarını umarak zihnini boşaltmaya çalıştı ve gözlerini tekrar vadiye çevirdi. Doğru anın geldiğini anladığında derin bir soluk aldı ve haykırdı:

“Ateş!”

Dar vadi art arda ateşlenen beş lazer topunun ıslık sesiyle yankılandı. Qrug ellerinde kalan tüm ağır silahları savaşa sokarak büyük bir riske girdiğini biliyordu ama kenti kurtarmanın başka yolu yoktu. Eninde sonunda çekilmek ve ağır silahlarını geride bırakmak zorunda kalacaklardı.

Noghri’ler kısa bir şaşkınlıktan sonra hemen karşı ateşe başladılar. Hedeflerini göremedikleri için rast gele ateş ediyorlardı. Direnişçilerin ve istilacıların silahlarından çıkan lazer ışınları vadiyi ışık ve sese boğuyor, vurulan Noghri’lerin haykırışları vadinin kayalık duvarlarda yankılanıyordu.

Çatışma devam ederken durum hızla Noghri’lerin lehine dönüyordu. Qrug düşman ateşine direnmeye çalışan askerlerinin daha ne kadar dayanabileceklerini bilmiyordu.

Hiç yorum yok: