3 Kasım 2008 Pazartesi

Bölüm 7

Xeros uzaktan gelen bir patlama sesiyle uyandı. Gün ağarmaya başlamıştı. Kardeşini, saçlarını usulca okşayarak uyandırdı. “Haydi Lil, gidiyoruz.”

Yıkık sokaklar bomboştu. Gün ışığı, bombardımanın verdiği hasarın görüntüsünü daha da dehşet verici kılıyordu. Birden lazer silahlarının seslerini duydular. Bu seferkiler çok yakındı.

Savunmayı yarmış olmalılar, diye düşündü. Ardından yabancı sesler çalındı kulağına. İstilacılar o kadar yakındaydılar demek! Kardeşini kucaklayıp koşmaya başladı. Dar bir sokağa saparak yabancı seslerin sahiplerinden kurtulduklarını düşünmeye başlamıştı ki, sokağın çıkışında iki siluetin belirdiğini gördü. Şaşkınlık ve korkuyla duraksadı ve geri döndü, ama arkasında da iki gölge onu beklemekteydi.

Ellerinde büyük lazer silahları, üstlerinde de çetin bir savaşın izlerini taşıyan kalın zırhlar vardı. Bunlar Noghri savaşçılarıydı. Nesillerdir barış içinde yaşadıkları bu güzelim gezegeni ele geçirip sömürmek isteyen Noghri’ler. Bu ırk savaştan başka bir şey istemiyor gibiydi. Boyları bir buçuk metre civarındaydı. Derileri gri tonlarındaydı. Siyah gözleri vardı. Çok güçlüydüler ve refleksleri çok gelişmişti. Korkutucu görüntüleri vardı.

Babası Qrug bu felaketin geleceğini çok önceden tahmin etmiş, her fırsatta herkesi uyarmaya ve olası bir istilaya karşı direniş hareketini örgütlemeye çalışmıştı. Bir zamanlar parçası oldukları Cumhuriyet’ten istedikleri yardım Senato tarafından göz ardı edilince, kent yönetimi Qrug’un uyarıları doğrultusunda gereken önlemleri almak için harekete geçti ve onu direnişi yöneten komutanlardan biri olarak atadı. Gezegendeki öteki büyük kentler de bireysel savunma yapmak konusunda aralarında anlaşmışlardı. Bu gezegenin halkı, Cumhuriyet’i yönetenlerin bu ihanetini asla unutmayacaktı.

Karşıdan gelen Noghri’lerden biri onlara yaklaştı. Zırhının rengi ve biçimi ötekilerden farklıydı. “Vay,vay, bakın kimler varmış burada.. Sabahın bu saatinde dışarıda dolaşmak tehlikeli değil mi?” Sırıtarak Lil’e doğru uzandığı anda Xeros’un şimşek gibi yumruğuyla sallanarak geriledi. Hemen silahlarına davranan adamlarını elinin bir hareketiyle durdurup, “Bekleyin. Esir kampında çok işimize yarayacaklar,” diye homurdandı, bir yandan da sızlayan çenesini ovuyordu.

Noghri komutanı daha sözünü bitirmemişti ki göğsünde kızıl bir ışın belirdi ve adam yere yığılıverdi. Işının göründüğü yerde şimdi içinden koyu bir duman tüten kocaman kara bir delik vardı.

“Evlat, yere yat!”

Xeros yakındaki çatıdan gelen sesi duyar duymaz Lil’i yere itip üstüne kapandı. O sırada iki silindirik metal fırlatıldı yukardan. Çıkan sese doğru dönen düşman askerleri daha ne olduğunu anlamadan artarda patlayan iki flaş bombasının verdiği acıyla haykırmaya başladılar. Güçlü ışık gözlerini kör etmişti.

Her şey bir anda olmuştu. Yüzü toprağa yapışık olmasına rağmen bombanın etkisiyle sersemleyen Xeros göz ucuyla baktı ve çatılardan atılan ipleri gördü. Direnişçiler iplerden aşağı kayıp birkaç saniye içinde yanlarına gelmişlerdi bile. Kör düşmanlarını tereddüt etmeden öldürdükten sona Lil’le Xeros’u yerden kaldırdılar.

“Korkmayın, artık güvendesiniz,” dedi askerlerden biri. “En azından şimdilik.”

“Güneydeki sığınaklara gitmeye çalışıyorduk ama yolumuzu kaybettik. Komutan Qrug, babam. Bizi bir an önce onun yanına götürebilir misiniz?”

“Qrug’un olduğu yerde çarpışma halâ sürüyor ama bir saat sonra yer altındaki komuta merkezinde toplanacaklar. Sizi oraya götürebilirim. Beni izleyin. İki sokak aşağıda sakladığımız bir aracımız var.”

Xeros kardeşini kucaklayıp askerin arkasından koştu. Geceki şoku halâ üstünden atamamış olan Lil yavaş yavaş kendine gelmeye başlamıştı. Korkuyla titriyor ve kısa, kesik hıçkırıklarla ağlıyordu.

Savaş için değiştirilip hafif silahlarla donatılmış zırhlı araca vardıklarında bir başka askerin daha orada beklediğini gördü Xeros. Vakit kaybetmeden yola çıktılar.

Aracı kullanan asker, “Çok açıldık. Noghri'ler sayımızın azaldığını biliyor ve bu yüzden cepheyi genişletiyorlar,” dedi.

“Evet;” diye yanıtladı öteki asker,“bu yakaladığımız hattımızdan sızan kaçıncı keşif koluydu, kim bilir.”

Xeros, annesini kaybetmenin yarattığı şok ve acıyla kalbinin parçalandığını hissediyor fakat kendini acıya teslim etmek gibi bir lüksü olmadığını da biliyordu. Sevgili annesinin yasını tutacağı zaman gelecekti ama şimdi direnmek ve savaşmak zamanıydı. Gözlerini kapatıp içinden Baba diye seslendi. Güçlü ol. Annemin öcünü almak için, saldırganları kovmak için.

Hiç yorum yok: