15 Eylül 2008 Pazartesi

Gerçeğin İki Yüzü

Bölüm 1

Günün ilk ışıkları Coruscant'ın dev binalarını aydınlatırken dev gezegen-şehir bir rüya gibi gözüküyordu. Her şey sanki bir dekor gibiydi. Binlerce gemi binalar arasında süzülüyor, gezegen adeta bir vücutmuş gibi hareket ediyordu.

Ne yazık ki bu güzellik sadece Coruscant'ın görünen yüzüydü. Yüzlerce katlı dev binalardan aşağı doğru inildikçe şehrin temellerine ulaşılıyordu. Burası adeta yukarda olup bitenlerin zıttı gibiydi. Aslında gezegenin gerçek tabanının burası olmasına rağmen, binlerce yıl içinde yapılan gökdelenler burayı betondan ve metalden bir bataklığa çevirmişti. Güneşin ışıkları gökdelenler sebebiyle bu kadar derine çok inebiliyordu. Burada günler aynı yerde takılı gibiydi. Gün doğduğunda ışık görüşe el verecek kadar aydınlatıyor, gezegen güneşe arkasını çevirdiğinde zifiri karanlık etrafı bir kara delik gibi yutuyordu.

Sanki şehrin üst ve alt kısmı iki ayrı gezegen gibiydi. Bir kısımda insanlar günlük hayatlarına neşeyle ve sıradanlıkla devam ederken, diğer kısımda hayat bir kabus gibiydi.

--------------------------

Karen hızla koşuyordu. Nefes nefese kalmıştı. Günün hangi bölümünde olduklarını unutmuştu. Kronosuna baktı. Bu iğrenç yerde sadece üç saat geçirmişti, ama bu iç saat ona bir ömür gibi gelmişti. Yer kaygan ve ıslaktı. Çarpık yolda oluşmuş su birikintilerine basınca çıkan su sesi sessizliği bozuyordu. Kalbi, kaslarına yeterli kanı pompalayabilmek için deli gibi atıyordu. Botlarının ve şıpırdayan su sesinden başka bir şey duymuyordu, ama biliyordu. O şeyler arkalarındaydı. Adlarını hatırlayamıyordu-hatırlamak istemiyordu. Koştu.

Önündeki ani sapağı son anda görünce, adımının yönünü aniden değiştirdi, ama kaygan zeminde kayarak duvara çarptı. Bir an için gözleri karardı. Aklından yaşadıkları geçti, yaşamayı istediği şeyler. Bütün bu düşünceleri aslında bir kalp atışı sürede gerçekleşiyordu. Görüşü tekrar düzeldi. Önündeki su birikintisine baktı. Sağ kulağından sarkan örgüsü yüzünün yanındaydı. Yüzü ter ve kir içindeydi. Sonra dudağından düşen bir kan damlası suyu dalgalandırdı.

"Karen, iyi misin?"

Kulağına gelen bu sesi tanıyordu. Kafasını yavaşça kaldırdı. Ona doğru koşarak geliyordu. Sesin sahibi Ustası Jedi Şövalyesi Draen Klo'ya aitti. Kayarak yanında durdu. Derin derin nefes alıyordu.

"Karen bir şeyin yok ya? Hadi evlat, biraz daha dayan. Hadi kalk." Karen kalkmaya çalışırken, ustası da sık sık arkalarına bakıyordu. "Hadi, işte böyle. Sakin ol. Öğrendiklerini hatırla. Güç'e güven."

Karen zorlanarak ayağa kalktı. Kılıcının beline asılı olduğunu gördü ve rahatladı. Kılıcı her şeyiydi. Ustası ona böyle öğretmişti. Kaybetmesi çok kötü olurdu-özellikle böyle bir durumda. Üzerini silkeleyip koşmaya devam etti. Ustasının hemen arkasındaydı. Çok yorulmuştu. Daha önce yaptığı meditasyonları düşündü, güç koruma tekniklerini. Daha önceleri bunu rahat bir ortamda deniyordu. Şimdi ise koşuyordu. Yine de odaklandı ve rahatladı, Güç'e erişti ve onu hisseti bu sanki yeniden yaratılmak gibiydi. Artık yorgunluğu fark edilir derecede azalmıştı.

Aniden Güç onu uyardı. Tehlike yaklaşıyordu...

Hiç yorum yok: